Cumhuriyetin
89’uncu kuruluş yılı kutlamalarında Ankara’da meydana gelen “barikatı aşma”
tartışmaları çok önemli ve nazik bir konuyu süratle gündeme getirdi: Çift
başlılık tartışması.
Barikatın
açılmasına kim emir verdi? Vali mi? İçişleri Bakanı mı? Başbakan mı?
Cumhurbaşkanı mı?.. Bu konuda Başbakan Almanya seyahatine başlarken yaptığı
basın toplantısına kadar barikatın açılması emrini kimin verdiği belli değildi.
Medya “Resepsiyon Rehaveti”ne kapıldığı için tahmini haber ve yorum yapıldı.
Başbakan
basın toplantısında çok açık biçimde barikatın açılmasına dair “Ben emir
vermedim” dedi. Cumhurbaşkanımızın da böyle bir emir verdiğini düşünmüyorum.
Aksi halde bu çift başlılık olur. Bugüne kadar çift başlı bir yönetim olarak
gelmedik. Görev ve sorumluluklarımız bellidir. Kimse durumdan vazife çıkarmasın.
Ha, Başkanlık sistemi olacaksa ben varım dediler.
Aynı gün
Cumhurbaşkanı bir vesileyle “Bu konuya farklı anlamlar yüklenmemesi lazım.
Yasalarda görev ve sorumluluklarımız bellidir. Yetkililerin dikkatini çekmemden
daha doğal bir durum olamaz. Devlet idaresinde çift başlılık olmaz. Doğru da
değildir zaten” dediler.
TBMM
Başkanı Cemil Çiçek, aynı gün bir gazeteye verdiği beyanatta bu konuda yeni
Anayasa yapılmaz ve sistem değişmezse tartışma kaçınılmazdır, dedi.
Biraz
geriye gidelim. 2007 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanını
bundan sonra halk seçecek. Parlamenter sistemde Başbakanı da halk seçiyor.
Ayrıca
Anayasa Mahkemesi, CHP’nin itirazı üzerine; Cumhurbaşkanının süresi 5+5’tir.
Abdullah Gül isterse ikinci defa aday olabilir, diye karar verdi. Bu karar
sonrası da hangisi Başbakan, hangisi Cumhurbaşkanı olacak, soruları zihinlerde
ve kapalı kapılar arkasında sorulmaya başlandı.
Bu
açıklamalar ve sorularda ne var denirse; meseleyi kendi aralarında kardeşçe
çözerler yaklaşımı reel politiğe uygun düşmemektedir.
Hem
Cumhurbaşkanı hem de Başbakan geçmişlerinde edindikleri siyasi terbiye ve
aralarında kardeşlik hukukuna dayalı güçlü bir bağ var elbette. Olası bir krizi
önleyecek en önemli güvence de bu bağ görülüyordu. Bizce bu meziyetler tek
başına yeterli olmayacaktır.
Bir
mahallede iki muhtar, bir şirkette iki genel müdür, bir şehirde iki başkan, bir
devlette iki baş olmasının, her şeyi FESADA uğratması kaçınılmazdır. Bu bir
düsturdur. Tarih örnekleriyle doludur. Çatal kazık batmaz.
Böyle bir
durumda on yıldır süren istikrar bozulur, kalkınma yavaşlar, iş yapan
kadroların pozisyon almaları neticesi bürokrasi artar, en tehlikelisi ise
liderlerin etrafını kifayetsiz kişiler sarar, dedi-kodu ve menfaat çarkı
çalışmaya başlar. Kurumları, kişisel çıkarları için kullanan tipler türer.
Kazanılmış bütün güzellikler elden gider.
Bunun için
çözüm: Yeni Anayasa bir an önce yapılmalı. Sistem tam tarif edilmeli. İki
başlılığa giden bütün yollar kapatılmalı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder