28 Şubat
"Post Modern Darbe" davası başladı. İtirazlar reddedildi. Bu arada
bazı tutuklular tahliye edildi. Dava devam ediyor...
Balyoz ve
Ergenekon gibi darbeye teşebbüs davaları neticelendi. Üst yargı süreci sürmektedir.
Bu iki dava sanıkları, 28 Şubat Post Modern Darbeyi yeterli görmeyen, daha
kapsamlı darbe planlamış oldukları anlaşılmaktadır. Tasavvur halinde kalan bu
iki darbe eğer gerçekleşmiş olsaymış, düşünmek bile insanın kanını donduruyor.
Allah korumuş.
Daha önce
28 Şubat'la ilgili bir yazı yazdım ve; "Yargılama askerlerle sınırlı
kalmamalı. Bu modern(!) darbeyi tahrik, teşvik, kurumsal ve kişisel destek
sağlayan silahsız kuvvetler yargılamanın dışında kalmamalıdır" dedim.
28 Şubat
darbesinde askerler, medya, siyaset kurumunun yarısı, bir kısım meslek
örgütleri ve sermaye birlikte çalışmışlardır.
Silahlı
kuvvetler içinde darbeci bir damar her zaman olmuştur. Koruma, kollama ve
kurtarma güdüsüyle on yılda bir, seçimle işbaşına gelmiş iktidarlar devrilmiş,
başbakan ve bakanlar asılmış, kadrolar biçilmiş ve siyaset dışına
itilmişlerdir. Millet iradesiyle iktidar olamayanlar darbecilerin gölgesinde
millette rağmen iktidar yetkisi kullanmışlardır.
28
Şubat'ta; silahlı ve silahsız kuvvetlerin birlikte çalışması sonucu meşru bir
iktidar devrilmiştir. Darbe dayanışması müşterek olunca hesapta müşterek
ödenmelidir.
Medya: 28
Şubat 1997 günü toplanan MGK 18 maddelik bir tavsiye kararı yayınladı. Bu MGK
öncesi ve sonrası gazete manşetleri, bir kısmı şimdi demokrat kesilen köşe
yazarlarının o gün yazılarıyla tahrikleri, TV’lerde yapılan programlar
incelenmeli. Türkiye'deki laik sözcüler yetmiyormuş gibi ta Cezayir’den ve
Tunus'tan bile laikler getirilerek yapılan TV programları ile teşvikler,
demokrasiye mi darbeye mi hizmet etmiştir sorulmalı.
Siyaset
Kurumu: O süreçte, maalesef millî irade çarpıtılmış. Halkın iradesi muktedirler
tarafından başka kişilerin arkasına konmuştur. Milletvekili borsaları kurulduğu
söylentileri ayyuka çıkmış, TBMM'de seçimle teşekkül eden tablo, tam anlamıyla
tersyüz olmuş, halkın İktidar yaptıkları muhalefet, muhalefet görevi verdikleri
iktidar yapılmıştır. Bu yapılanmadan sonra devrin Cumhurbaşkanı "Onun
değil bunun güvenoyu alacağını düşündüğüm için başbakanlığı buna verdim"
demiştir. Bu nasıl oldu diye sorulmayacak mı?
Meslek
Örgütleri: Türk-İş, Disk, TİSK, TÜSİAD, Barolar Birliği ve çeşitli meslek
örgütleri toplanıp toplanıp bildiri yayınlarken; elini ovuşturan 27 Mayıs, 12
Mart ve 12 Eylül kalıntısı darbeci askerlerin iştahı kabarmaz mı? Bu meslek
örgütlerine "Sizin işiniz bu muydu?" diye sorulmaz mı?
Sermaye:
Merhum Turgut Özal’ın 80’li yıllarda başlattığı Serbest Pazar Ekonomisi
şartlarına uyum sağlamak istemeyen, komuta ekonomisinin ürünü, varlığını kapalı
sistemin korunmasına bağlamış, tahsislerle semirmiş sermaye “Karma ekonomi”
denen bir ucubeyi yıllarca dilediği gibi yönetmiş ve kullanmıştır.
Özal’ın
açtığı çığırdan sel gibi merkeze yönelen Anadolu sermayesini
"renklere" boyamak süretiyle batırmak için darbecileri kışkırtanlara,
"Bu iş adamının işi midir?" denmeyecek mi?
Adaletin
tecellisi için bu darbede dahli bulunan herkes hesap vermelidir.
Benimde
sorulacak bir hesabım var!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder