26 Eylül 2015 Cumartesi

BU HAFTA BENİM HİKAYEM

Kıymetli okuyucularım. Terazi sütunundaki yazılarımla bir yıldır sizlerle beraber oldum. Bu son yazım.
Beni tenkit, taktir, teşvik ve dua edenlere gönül dolusu teşekkür ve dua eder, helâllik dilerim.
Emeği geçen başta Genel Yayın Yönetmeni’ne ve yazı işleri kadrosuna, Genel Müdürden teknik servis elemanlarına, matbaa çalışanlarından gazetemizi sizlere kadar ulaştıran, 41 yıl önce benim de ilk vazifem olan dağıtıcı arkadaşlarıma en kalbi teşekkürlerimi ve dualarımı iletirim.
İlk iki makalemde İhlâs Holding çınarının çekirdeği sayılan Türkiye Gazetesi ile 41 yıllık münasebetimi anlattım. Babamın malı olmayan bu sütunun sahibinin de arzusunu yerine getirmiştim. O yazılarımda yazar olmadığımı, açık-seçik ifade etmiştim. Bu benim kalbi ifademdi. Bugünden sonra yazar mıyım bilemem.
Ben yıllarca haberi ve habercileri yönettim.
İki gün önce 12 Eylül darbesinin 33’üncü yılı idi. 12 Eylül ve 28 Şubat davaları sürmektedir. Benim de beynimde 28 Şubat darbesinin izi taptaze durmaktadır. Belki onu yazarım.
Umudum ve duam odur ki, ister silahlı, isterse silahsız her çeşit darbe düşüncesinden beyinlerin, entrikadan, nifak ve şikaktan kalplerin, kurtarıcılardan kurumların ve ülkemizin kurtulmasıdır.
70-80 arası Türkiye’nin sokakları kanlı ve karanlıktı. Oluk gibi kan akıyordu. Silahlar arasında kimisi sağa kimisi sola savrularak kontrolsüz güç olarak dolaşıyordu gençlik. Kimimiz Enternasyonali, kimimiz Çırpınırdı’yı ufuklara bakarak heyecanla söylerken, birileri de dehlizlerde kaos kazanını daha harlı kaynatmaya, vatanı vatandaştan, vatandaşı da inanmak ve düşünmekten kurtarmak için okyanus ötesinin işbirlikçi çocukları darbe pişiriyorlarmış kimsenin haberi olmamış.
Devrin başbakanı; Afrika’da Tutu kabilesindeki çatışmayı bana bildirdiler Ankara’da darbeyi haber vermediler derdi. 12 Eylül sabahı Hasan Mutlucan hepimizi uyandırdı. Ancak çok geç olmuştu.
Böyle bir kaos ortamının başlarında ben, serseri mayın gibi dolaşırken Türkiye Gazetesi ve kurucusu ve sahibi Enver Ören beyle tanıştım. Beni sehpadan aldığını söylerdi hep. Ne güzel bir mihmandardı. Yedi ay önce bir yıldız gibi kaydı gitti sevdiklerinin yanına.
Türkiye‘nin hizmetinde 41 yılımı 16 Eylül 2013 Pazartesi günü doldurmuş olacağım. Kırk bir yaşında sayıyorum kendimi.
Ben Türkiye’yi çok sevdim.
Merhum Enver Ören beyi çok sevdim.
Merhum Enver Ören beyin emaneti; İhlas Holding Yönetim kurulu başkanımız Ahmet Mücahid Ören beyin riyasetinde İhlas bayrağı, yepyeni kadrolarla kurucu iradenin rotasında değişim ve yeniden yapılanmayı gerçekleştirerek daha güçlü bir bünye ile bu gemi yoluna devam edecektir.
Merhum Enver Bey ‘Gemide ol da neresinde olursan ol’ derdi. Tasa yok.
Bu inançla yeni kadrolara huzur, başarı ve saadetler dilerim. Kalın sağlıcakla.

Ben Türkiye’yi çok sevdim.

28 ŞUBAT - 2

28 Şubat "Post Modern Darbe" davası başladı. İtirazlar reddedildi. Bu arada bazı tutuklular tahliye edildi. Dava devam ediyor...
Balyoz ve Ergenekon gibi darbeye teşebbüs davaları neticelendi. Üst yargı süreci sürmektedir. Bu iki dava sanıkları, 28 Şubat Post Modern Darbeyi yeterli görmeyen, daha kapsamlı darbe planlamış oldukları anlaşılmaktadır. Tasavvur halinde kalan bu iki darbe eğer gerçekleşmiş olsaymış, düşünmek bile insanın kanını donduruyor. Allah korumuş.
Daha önce 28 Şubat'la ilgili bir yazı yazdım ve; "Yargılama askerlerle sınırlı kalmamalı. Bu modern(!) darbeyi tahrik, teşvik, kurumsal ve kişisel destek sağlayan silahsız kuvvetler yargılamanın dışında kalmamalıdır" dedim.
28 Şubat darbesinde askerler, medya, siyaset kurumunun yarısı, bir kısım meslek örgütleri ve sermaye birlikte çalışmışlardır.
Silahlı kuvvetler içinde darbeci bir damar her zaman olmuştur. Koruma, kollama ve kurtarma güdüsüyle on yılda bir, seçimle işbaşına gelmiş iktidarlar devrilmiş, başbakan ve bakanlar asılmış, kadrolar biçilmiş ve siyaset dışına itilmişlerdir. Millet iradesiyle iktidar olamayanlar darbecilerin gölgesinde millette rağmen iktidar yetkisi kullanmışlardır.
28 Şubat'ta; silahlı ve silahsız kuvvetlerin birlikte çalışması sonucu meşru bir iktidar devrilmiştir. Darbe dayanışması müşterek olunca hesapta müşterek ödenmelidir.
Medya: 28 Şubat 1997 günü toplanan MGK 18 maddelik bir tavsiye kararı yayınladı. Bu MGK öncesi ve sonrası gazete manşetleri, bir kısmı şimdi demokrat kesilen köşe yazarlarının o gün yazılarıyla tahrikleri, TV’lerde yapılan programlar incelenmeli. Türkiye'deki laik sözcüler yetmiyormuş gibi ta Cezayir’den ve Tunus'tan bile laikler getirilerek yapılan TV programları ile teşvikler, demokrasiye mi darbeye mi hizmet etmiştir sorulmalı.
Siyaset Kurumu: O süreçte, maalesef millî irade çarpıtılmış. Halkın iradesi muktedirler tarafından başka kişilerin arkasına konmuştur. Milletvekili borsaları kurulduğu söylentileri ayyuka çıkmış, TBMM'de seçimle teşekkül eden tablo, tam anlamıyla tersyüz olmuş, halkın İktidar yaptıkları muhalefet, muhalefet görevi verdikleri iktidar yapılmıştır. Bu yapılanmadan sonra devrin Cumhurbaşkanı "Onun değil bunun güvenoyu alacağını düşündüğüm için başbakanlığı buna verdim" demiştir. Bu nasıl oldu diye sorulmayacak mı?
Meslek Örgütleri: Türk-İş, Disk, TİSK, TÜSİAD, Barolar Birliği ve çeşitli meslek örgütleri toplanıp toplanıp bildiri yayınlarken; elini ovuşturan 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül kalıntısı darbeci askerlerin iştahı kabarmaz mı? Bu meslek örgütlerine "Sizin işiniz bu muydu?" diye sorulmaz mı?
Sermaye: Merhum Turgut Özal’ın 80’li yıllarda başlattığı Serbest Pazar Ekonomisi şartlarına uyum sağlamak istemeyen, komuta ekonomisinin ürünü, varlığını kapalı sistemin korunmasına bağlamış, tahsislerle semirmiş sermaye “Karma ekonomi” denen bir ucubeyi yıllarca dilediği gibi yönetmiş ve kullanmıştır.
Özal’ın açtığı çığırdan sel gibi merkeze yönelen Anadolu sermayesini "renklere" boyamak süretiyle batırmak için darbecileri kışkırtanlara, "Bu iş adamının işi midir?" denmeyecek mi?
Adaletin tecellisi için bu darbede dahli bulunan herkes hesap vermelidir.

Benimde sorulacak bir hesabım var!..

SURİYE'DE DENGE MÜDAHALESİ

Suriye’de yaklaşık üç yıldır kan akıyor. Yüz bin can toprağa düştü. Şehirler harabeye döndü. 4 milyon insan -bir kısmı bizim memleketimiz olmak üzere- çeşitli ülkelere göç etti. Kalanların da can ve mal güvenliği yok.
Bu olaylar bütün dünyanın gözü önünde cereyan etti. Bugüne kadar kimsenin kılı kıpırdamadı. Dur durak bilmeden katliam devam ediyor. Esat, son cinayetlerini kimyasal saldırıyla gerçekleştirdi.
Başta başbakan Erdoğan olmak üzere Türk hükümeti bu vahşeti bütün dünyaya duyurmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Çalmadık kapı bırakmadı. Zaman zaman içeride ve dışarıda farklı nedenlerle eleştirilse de politik duruşunu hiç değiştirmedi.
Bugüne kadar akan kana ve vahşete rağmen sesini hiç çıkarmayan İngiltere nihayet sahneye çıktı. Birinci Cihan harbinden sonra İngilizler; Orta Doğu politikasının baş aktörü ve çizilen haritaların baş mimarıdır. Her petrol kuyusunun başına devletçikler oluşturup iş birlikçi petrol şeyhleri oturtmuşlardır. İster Arap Baharı deyin ister demokratikleşme çabası deyin yerleşik düzenin bozulması ya da “yeniden yapılanması” İngiliz’in icazetine, ABD’nin tasdikine ve Fransa’nın parafına bağlı olduğunu bilin. Nihayet üçü sahneye çıktı... BM frene bassa da, İngiliz parlamentosu Cameron’u engellese de Fransa hukuki zemin arasa da bu üç ülke bir biçimde Suriye’ye müdahale edecek.
Bölgede İngiltere’nin partneri sayılan, Suriye ye tarihî ilgisi bilinen Fransa, İngiltere’nin arkasına düşerek destek olacağını açıklamıştır.
ABD’nin; Afganistan ve Irak denemesinden sonra Suriye’de doğrudan ateşin içinde olmak istemediği açık. Ayrıca, bölgede İsrail’in güvenliğini az da olsa tehlikeye sokacak bir gelişme ABD’den vize alamaz. Bunun için ABD, Esad giderse iktidarı kime teslim edeceği konusunda aradığını şu ana kadar bulamadı. Bunun hazırlığını yapacaklar.
Bugüne kadar Esad’a karşı çarpışan Özgür Suriye Ordusu’nun, yerli ve yabancı olmak üzere çeşitli gruplardan oluştuğu bütün dünyaca bilinmektedir. Suriye’ye dışarıdan girmiş bu grupların bazıları batı istihbarat kaynaklarında radikal ya da terör örgütü olarak bilinmektedir. Bunun için Özgür Suriye Ordusu, Esad’ı ve Baas rejimini yıkmaya yardımcı olsun ancak iktidarı paylaşmasınlar. İngiltere’nin önderliğinde derinlerdeki plan bu olsa gerek. Bu arada Esad gün geçtikçe yıkılma yerine daha da güçlenerek kontrolü ele geçirmeye ve stratejik bölgeleri geri almaya başladı. İç savaş dengesi Özgür Suriye Ordusu’nun aleyhine gelişme gösterdi.
ABD, İngiltere ve Fransa katliamı bitirmek için değil iç savaşı dengelemek ve güçleri eşitlemek gereken bir planı müzakere ediyorlar!
Mesele savaşı bitirmek, Esad’ı devirmek değil; denizden ya da havadan müdahale ederek zayıfı kuvvetlendirmek savaşı dengelemek ve Esad’ı masaya oturtmak. Bunun için daha ne kadar ölüm olacak belli değil!

Bu arada Esad masaya oturmaya razı olursa bu masada kimler olacak, Türkiye masada olacak mı onu da göreceğiz. Herhalde çok ilginç bir masa olacak.

"BİZ YALNIZIZ"

Ülkemiz ve hükümet, iç ve dış pek büyük gailelerle uğraşmakta şu sıra.           Yakın zamana kadar gıptayla bakılan ve bölgenin parlayan yıldızı kabul edilen, % 99’u Müslüman bir ülke olarak demokrasiyi kendi kültürüyle yoğurmuş, darbe dönemlerinin kirini-pasını hukuk içerisinde temizlemeye çalışan, 30 yıldır süregelen terör meselesini çözmek için bir “barış sürecini” başlatan, tepelerde-derinlerde demokrasi üzerindeki vesayet gölgesini kaldıran, iktidarların ancak halk iradesiyle el değiştirmesini kurumsallaştımaya çalışan ve model bir ülke olarak gösterilen Türkiye konuşuluyordu vakti zamanında dünyada.
Arap baharı başlamadan; 2023’ü hedef göstererek, çok stratejik ve dünya çapında çaplı projeleri başlatarak Türkiye’ye bir Türkiye daha ekleyecek, büyük yürüyüşe başlamışken, sağlıkta, eğitimde, turizmde ve pek çok sektörde iç ve dış rekabette yarış sürerken, iş adamlarımız rekabet içerisinde dünyanın pek çok ülkesinde büyük yatırımlar yaparken ve bizim ülkemizin de imar ve inşasına sizleri bekliyoruz gelin davetleri alan itibar sahibi bir ülke konuşuluyordu dünyada.
İçeride Gezi Parkı gösterileri dünya çapında büyük propaganda ve istismar malzemesi yapıldı. Bu gösterilere her ülkede olabilen yasal müdahale yöntemleri uygulandı. Tepkiler üzerine “orantısız güç kullanılmış olması kabul edilmiş ve sorumlular mahkemelere sevk edilmiş olmasına rağmen” bu olaylar, imrenilen demokrat yüzümüzü karartma, yıldızımızı söndürme ve itibarımızı kırma, yalnızlaştırma bahanesi yapıldı maalesef.
Acaba nerede kimin ayağına bastık.
Tunus’ta başlayan, Libya, Mısır, Yemen ve Suriye ile devam eden “Arap baharı” hareketlerine RUSYA, İRAN, IRAK, B.A.E. SUUDİ ARABİSTAN, KATAR, ve AB, ABD gibi ülkelerle ve tabi İsrail le hükümetimizin bakış açısı ve politikası örtüşmedi. Gerçekçi olmak lazım gelirse; doğruydu yanlıştı tartışmasına girmeden fotoğrafa yandan değil üstten bakarsak bu ülkeler bizimle birlikte olmadı. Özellikle Vahşet kelimesinin bile yetersiz kalacağı Suriye ve Mısır’da yaşananlara bakınca ister itibarlı isterse itibarsız deyin bizi yalnız bıraktılar.
Mısır’da Bahar bir darbeyle kışa döndü. Bir yıl önce halk iradesiyle iktidara gelen Mursi devrildi. Suudlar, Katar ve BAE darbeci General Sisi’ye oluk gibi para akıttılar. Suudi Kral İhvan’a terörist dedi. Rusya, İran, Irak AB ve ABD ve BM darbeye darbe diyemediler. Bizi yalnız bıraktılar.
Sayın Erdoğan, yakın geçmişte itibarı yüksek bir ABD gezisi gerçekleştirdi. Başkan Obama ile en uzun ve en kapsamlı Suriye’nin konuşulduğunu biliyoruz. Bizim tezimiz kabul görmedi ve çözüm Cenevre konferansına havale edildi.
Kimyasal silahla çocukları zehirleyen Esad, vahşetine, fotoğraflarına bile bakamadığım yeni bir sayfa ekledi.Yavruları sıcak ana kucağından toprağın soğuk bağrına gönderdi. Batı hâlâ araştıralım diyor. Arap birliği Cenevre sürecini hızlandıralım diyor. İster itibarlı deyin ister itibarsız biz yalnızız.

“Demek ki su uyur düşman uyumaz”

"MISIR TEHLİKELİ YOLDA"

Askeri darbeyle devrilen Mursi’nin görevine iadesi için Müslüman kardeşler, aylar var gösteriler yapıyorlardı. Hafta ortasında ordu katliam yaptı. Yüzlerce ölü binlerce yaralı var. İç savaş endişesi belirdi.
Ramazan ayı içerisinde darbeciler, çatılardan keskin nişancılar marifetiyle göstericilerden yaklaşık 100 civarında İhvan’ı katlettiler. Bu ilk ateş, darbecilerin geri adım atmayacağını gösteriyordu. İhvan, darbeci katillerin daha nelere cüret edebileceğini görmeliydi ve stratejiyi ona göre yapabilirlerdi. Taraflar geri adım atmayınca darbeciler ikinci katliamı yaptılar.
Mısır’da ya da başka bir yerde darbeciler geri adım atmazlar. “Biz yanlış yaptık pardon buyurun gelin oturun” demek, darbeciler için ölümü tercih etmektir.
Daha fazla kan akmaması için İhvan tarafından her yer karanlıkta görünse de bir çözüm yolu düşünülmelidir. Üçüncü bir katliam sıraya girmesin.
Ben, general Sisi’nin bölgesinde ve batıda önemli bağlantıları olduğuna  inanıyorum. Bölgemizde ülkemizi de ilgilendiren köklü bir paradigma değişikliğine gidileceğini ve bu darbenin sadece İhvan’a yapıldığını düşünmüyorum. Bu darbeyi sükunetle iyi okumak lazım.
BM Güvenlik Konseyi sözcüsü dün itidal tavsiye etti. ABD Başkanı Obama tatil dönüşü “Mısır’da her hangi bir kişi veya grubu desteklemiyoruz. Mısır ordusuyla ikiyılda bir yaptığımız askeri tatbikatı iptal ettik. Mısır tehlikeli bir yolda” dedi. Hâlâ darbe demiyor. Bu aslında her şeyi açık seçik anlatıyor.
Bölge ülkelerinden Katar ve Vehhabi Suudlar darbecilere para yağdırmağa
devam ediyor. Bu cinayetlerin vebali darbecilerle beraber Riyal desteği verenlerin değil mi?. Bunun için bölgemiz ve ülkemiz de bulunan anlı şanlı ilim adamı geçinen Vehhabi muhipleri, girin devreye, Katar’a ve Suudlara baskı yapın darbeye para desteğini kessinler. Ah vah yerine bu da bir çözüm yolu değil mi?
Mısır’da ordu bir yandan katliamlara devam ediyor diğer yandan subaylardan oluşan 25 yeni vali atadı. Darbeciler Hüsnü’yle kaybettikleri Nasır Rejimini hızla kurmaya çalışıyorlar. Mısır zaten yıllarca sıkıyönetimle yaşadı. Darbeye ve katliama sesini çıkarmayanlar sıkı yönetime mi karışacak.
General Sisi’den yeni bir Nasır figürü üretilecek. Bu plan bölge için çok önemli. Zaten Mısır’da demokrasiye inanmayan gruplar var. Bunlar,İhvana “biz size demedik mi demek için” darbecilerin yanında duruyorlar. Başka bir plan ise İhvanı, Seyit Kutup döneminde olduğu gibi yer altına çekerek Terörist damgası vurmaya çalışacaklar.
Rusya, Suriye’de Esat’a destek veriyor.. Mısır’da darbe için ne dediğini duyan  var mı? Rusya bölgede Profilini oldukça yükseltti. Gerçekçi olalım. hayaller kursak da evdeki hesap bazen çarşıya uymaz. Ben Türkiye’nin sert demeçleri yumuşatarak bir yolla bu işe müdahil olmasını düşünenlerdenim. Mısır halkına, Demokrasiye, İhvana ve Mursi’ye destek yolu bulunur. Ayrıca Türkiye bölgede denklem dışında kalmamalı.

“Bir şeyin hepsi ele geçmezse hepsini de elden bırakmamalı” sözü meşhurdur.