Kıymetli
okuyucularım. Terazi sütunundaki yazılarımla bir yıldır sizlerle beraber oldum.
Bu son yazım.
Beni tenkit,
taktir, teşvik ve dua edenlere gönül dolusu teşekkür ve dua eder, helâllik
dilerim.
Emeği geçen
başta Genel Yayın Yönetmeni’ne ve yazı işleri kadrosuna, Genel Müdürden teknik
servis elemanlarına, matbaa çalışanlarından gazetemizi sizlere kadar ulaştıran,
41 yıl önce benim de ilk vazifem olan dağıtıcı arkadaşlarıma en kalbi
teşekkürlerimi ve dualarımı iletirim.
İlk iki
makalemde İhlâs Holding çınarının çekirdeği sayılan Türkiye Gazetesi ile 41
yıllık münasebetimi anlattım. Babamın malı olmayan bu sütunun sahibinin de
arzusunu yerine getirmiştim. O yazılarımda yazar olmadığımı, açık-seçik ifade
etmiştim. Bu benim kalbi ifademdi. Bugünden sonra yazar mıyım bilemem.
Ben
yıllarca haberi ve habercileri yönettim.
İki gün
önce 12 Eylül darbesinin 33’üncü yılı idi. 12 Eylül ve 28 Şubat davaları
sürmektedir. Benim de beynimde 28 Şubat darbesinin izi taptaze durmaktadır.
Belki onu yazarım.
Umudum ve
duam odur ki, ister silahlı, isterse silahsız her çeşit darbe düşüncesinden
beyinlerin, entrikadan, nifak ve şikaktan kalplerin, kurtarıcılardan kurumların
ve ülkemizin kurtulmasıdır.
70-80 arası
Türkiye’nin sokakları kanlı ve karanlıktı. Oluk gibi kan akıyordu. Silahlar
arasında kimisi sağa kimisi sola savrularak kontrolsüz güç olarak dolaşıyordu
gençlik. Kimimiz Enternasyonali, kimimiz Çırpınırdı’yı ufuklara bakarak
heyecanla söylerken, birileri de dehlizlerde kaos kazanını daha harlı
kaynatmaya, vatanı vatandaştan, vatandaşı da inanmak ve düşünmekten kurtarmak
için okyanus ötesinin işbirlikçi çocukları darbe pişiriyorlarmış kimsenin
haberi olmamış.
Devrin
başbakanı; Afrika’da Tutu kabilesindeki çatışmayı bana bildirdiler Ankara’da
darbeyi haber vermediler derdi. 12 Eylül sabahı Hasan Mutlucan hepimizi
uyandırdı. Ancak çok geç olmuştu.
Böyle bir
kaos ortamının başlarında ben, serseri mayın gibi dolaşırken Türkiye Gazetesi
ve kurucusu ve sahibi Enver Ören beyle tanıştım. Beni sehpadan aldığını
söylerdi hep. Ne güzel bir mihmandardı. Yedi ay önce bir yıldız gibi kaydı
gitti sevdiklerinin yanına.
Türkiye‘nin
hizmetinde 41 yılımı 16 Eylül 2013 Pazartesi günü doldurmuş olacağım. Kırk bir
yaşında sayıyorum kendimi.
Ben
Türkiye’yi çok sevdim.
Merhum
Enver Ören beyi çok sevdim.
Merhum
Enver Ören beyin emaneti; İhlas Holding Yönetim kurulu başkanımız Ahmet Mücahid
Ören beyin riyasetinde İhlas bayrağı, yepyeni kadrolarla kurucu iradenin
rotasında değişim ve yeniden yapılanmayı gerçekleştirerek daha güçlü bir bünye
ile bu gemi yoluna devam edecektir.
Merhum
Enver Bey ‘Gemide ol da neresinde olursan ol’ derdi. Tasa yok.
Bu inançla
yeni kadrolara huzur, başarı ve saadetler dilerim. Kalın sağlıcakla.
Ben
Türkiye’yi çok sevdim.