28 Şubat
1997 günü Millî Güvenlik Kurulu (MGK) Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel
başkanlığında oldukça yüklü bir gündemle toplanmıştı... Toplantıya katılanların
görüntüleri halen TV haber bültenlerinde arşiv olarak dönüyor. O görüntülere
dikkatlice bakınca; Cumhurbaşkanı Demirel, toplantının nasıl geçeceğini ve
nasıl bir netice tevlit edeceğini biliyor gibi duruyor. Fakat “sanki hiçbir şey
bilmiyor da orada öğrenecekmiş” gibi bir görüntü veriyor. Yaklaşan siyasal
zelzeleyi yasalara nasıl uyduracağını, yeni taşları nasıl dizeceğini planlamaya
çalışan bir yüz ifadesiyle oturuyor...
Özellikle
asker kanadının, sağ ve sol yanlarındaki bont çantalarından dosyaları çıkararak
masa üstüne koyarken bile verdikleri görüntü toplantının bayağı zorlu ve
acıtıcı geçeceği kendini belli ediyordu. Merhum Erbakan’ın ise -tevekkül içinde
görünse de- şakır şakır terlemesi sıkıntılı olduğunu gösteriyor. Yaklaşan
fırtınayı fark etmiş olduğu anlaşılıyor. Ancak iktidarı korumak için manevra
alanının oldukça daraldığını hissediyor...
Toplantıda;
Refahyol Hükümeti’nin başbakanı merhum Necmettin Erbakan, başbakan yardımcısı
Tansu Çiller ve ilgili bakan ve bürokratların yanında Genelkurmay Başkanı ve
kuvvet komutanları bulunuyordu...
Tarihe
geçen bu sürecin resmiyet kazanması bu toplantı ve 18 maddelik MGK bildirisiyle
su yüzüne çıkmış oldu.
Evet
geçmişimizde pek çok askerî darbe ve muhtıraların yanına bir de 28 Şubat post
modern darbesi eklenmiş oldu.
Bu sürecin
özellikle asker aktörleriyle ilgili yargı safhası dalgalar halinde halen
sürmektedir. Hafta ortasında Sincan’da tankları ben yürüttüm diyen bir general
daha tutuklandı. 28 Şubatla ilgili önceden de emekli ve muvazzaf askerlerden
tutuklananlar var.
Ben bu 28
Şubat’ı İHA’nın başında görevim gereği olayları takip etmiş ve bire bir kendi
nefsimde de yaşamış bir gazeteciyim.
28 Şubat
sürecinin başaktörü askerler olabilir. Ancak bu sürecin bütün hisselerini
sadece askerlere ciro etmenin yetersiz olduğuna inananlardanım.
Askerler
dışında bu süreçte rol yüklenmiş aktörleri tek tek köşe bucak arama yerine
(kimisi mevcut konjonktüre göre tam siper olmuş, uyum sağlamışlardır bile.
Hatta demokrasi dersi verir haldedirler) o dönem bazı kurumlar nasıl bir
pozisyon almışlar ona bakmak yeterli ve adil olacaktır diye düşünüyorum.
Bu
kurumlar:
A)-
Askerler. B)- Medya. C)- Sivil toplum örgütleri. D)- Siyaset kurumu. E)-
Sermaye grupları.
Önümüzdeki
haftalarda gündemin yoğunluğuna göre bu aktörleri analiz etmeye çalışacağım.
Dün, bugün,
yarın istediğiniz renge girin bir gün boyanız dökülecek gerçek renginiz ortaya
çıkacaktır.
Bir
tasavvuf büyüğünün ifadesiyle “Gün aydınlanınca belli olur, geceyi kiminle
geçirdiğin...” Hakikat asla saklanamaz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder